Bugün regresyon bilinçaltı terapisi olarak bildiğimiz ruhun kayıp parçasını geri getirme ritüeli yani soul retrieval yüzyıllardır şamanlar tarafından uygulanan şifa ritüellerinin en başındadır. Konunun derinine inmeden önce sizlere şamanların hastalıklara bakış açısı hakkında ufak bilgilendirmeler yapmak isterim. Hastalık kavramını birlikte irdeledikten sonra tedavi yöntemlerinin aslında bugün bütüncül tıp yani holistik tıp yöntemlerine oldukça benzer olduğuna itimat edeceğinize eminim.
Şaman inanışına göre dünya üzerinde her şeyin bir ruhu vardır. Buradaki ruh kavramı aslında insanın içinde var olan ruhtan ziyade o elementi ya da varlığı koruyan bir enerji, güç olarak adlandırılır. Yani bir nevi doğanın koruyucu güçleri konumundadırlar ki Antik Mısır’da bu kavrama ‘’Neter’’ adı verilmektedir. Bu koruyucu güçlere aykırı hareket etmek ve de zarar vermek insanın ruhunda da bir takım yaralar açılmasına sebep olur. İşte aslında hastalıkların temeli de burada başlar. Yani insanın ruhunda meydana gelen çatlaklarla. Bu çatlaklar kimi zaman çok daha büyük açıklara ve yaralara sebebiyet verir. İnsanın ruhunda başlayan hastalıklar, tedavi edilmezse önce zihnimize ve daha sonra da fiziksel dünyamıza yani bedenimize tesir eder. İşte bu noktada holistik tıp yöntemlerine baktığımızda hastalıkların zihinsel sebepleri olduğu ve bir şekilde fiziksel olarak geleneksel tıp yöntemleri ile tedavi edilse dahi sorunun mental sebebi irdelenmeden kesin tedaviye ulaşılamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Şamanların uyguladıkları, Anadolu köylerinde sağaltım olarak bildiğimiz tedavi yöntemlerinde ise önce fiziksel beden, Çin Tıbbında temel yedi enerji noktası olarak bildiğimiz enerji noktaları kontrol edilerek, sorunlu bölge tespit edilir. Bu tespitten sonra önce fiziksel beden üzerinde hastalığın türüne göre şifalandırıcı bitkisel ilaçlar, merhemler kullanılır. Şaman fiziksel bedeni tedavi etmek ile tedavinin sonlanmayacağının farkındadır ancak çoğunlukla bu kısmı zaman kazanmak için kullanır. Bedendeki hastalığı stabil hale getirdikten sonra hastalığın kişinin bilinçaltındaki sebeplerine ve de ruhunda yarattığı açığa odaklanır. İşte bu noktada çoğunlukla ‘’soul retrieval’’ olarak duyduğumuz ‘’ruhun kayıp parçasını geri getirme’’ ritüeli karşımıza çıkıyor.
Şamanizmde yaşadığımız yani varlığımızı sürdürdüğümüz fiziksel dünya ile birlikte üç boyut, üç dünya da aynı anda var olur. İçinde yaşadığımız dünyaya ‘’orta dünya’’ adı verilirken, eterik varlıkların olduğu, meleklerin katı olarak geçen boyuta ise ‘’üst dünya’’ adı verilir. Bir de yaşadığımız hastalıklar sonucu sembolik olarak ruhumuzun bir bölümünü kaybederek gönderdiğimiz ‘’alt dünya’’ boyutu bulunmaktadır. Saf bilinçaltımızı temsil eden alt dünya aslında beynimizde arka plana attığımız unuttuğumuzu düşündüğümüz yaşanmış travmatik anıların depo yeri gibidir. Modern tıp ve aslında psikanaliz yönteminin bize Sigmund Freud ile temellerini atmış olduğu regresyon terapisinin ilk uygulanış yöntemi olan bu teknik bizi alt dünya yolculuğuna yani bilinçaltımızın derinliklerine çıkarıyor.
Bugünkü regresyon uygulamalarından farklı olarak, şaman, ruhun kayıp parçasını geri getirme ritüelinde belirli bir trans halini yakalar ve hastanın yerine bu yolculuğu kendisi üstlenir. Yeraltı dünyasına yaptığı bu yolculuk esnasında hasta ile iletişim halinde olur ve her bir anının ayrı ayrı mağara ya da odalarda bulunduğu alana ulaşarak travmaları yerinde çözümler. En önemlisi de söylenmemiş olanları gün yüzüne çıkarır. Uzun soluklu ve de tehlikeli de sayılabilecek bu çalışma sadece güçlü bir şaman tarafından yapılmaktadır. Başka bir travmanın gün yüzüne çıkarılması yeni sağlık sorunları doğurabileceğinden bu tarz uygulamaların zaten işin uzmanı kişilerce yapılmasının önemlini bir kez daha vurgulamak isterim.
Nistepeten mistik öğeler de barındıran ruhun kayıp parçasını geri getirme ritüeli aslında travmaların yarattığı kayıpların ele alınarak yeniden düzeltilmeye çalışılmasını içeren güçlü bir yöntemdir. Sigmund Freud’un psikanalizin yöntemini kurup geliştirmesi ile temelleri atılan regresyon uygulaması ilk defa 1978 yılında Morris Netherton’un ‘’Past Lives Therapy’’ adlı kitabı ile regresyon terapisinin uygulamaları ilk defa yayınlanmış oldu. Amerikalı Psikiyartist Brian Weiss ise 1980 yılından itibaren regresyonun gelişmesine katkı sağlamış önemli isimlerdendir.
Regresyon uygulaması şamanik uygulamalardan farklı olarak danışan ile birlikte sohbet ederek yürütülür ve bu yolculuğa danışanın çıkmasına izin verilir. Önce zihin bir uzman yardımı ile alfa frekansından theta frekansına ve sonrasında da yeterince derinleşilebilirse lambda frekansına getirilir. Theta bilinçaltımızı kapılarını açmak için yeterli bir frekans aralığı iken lambda kollektif bilincin dahi kapılarını açan çok kıymetli bir frekans aralığıdır. Elbette her zaman zihin bu frekansı yakalayamaz ve yakaladığı anlarda da çok uzun süre bu frekansı koruyamaz. Fiziksel dünyanın kurallarından biri de budur. Bilinçaltının kapıları açıldığında ise travmatik anılar yeniden göz önüne gelir ve bu sefer yaşanan olayın gidişatı değiştirilip dönüştürülür. Söylenmeyenler söylenir ve yeniden olay örgüsü başka şekillerde ele alınır. Kimi uygulayıcılar bu yöntemi hipnoz kullanarak uygulamaktalarsa da hipnoz regresyon uygulaması için şart bir yöntem değildir. Ayrıca günümüzde online olarak yürütülen seanslar açısından hipnoz uygulaması riskli sayılabilecek bir yöntemdir. Bunun sebebi hipnozda danışanın sadece terapistin sesini duyması ve dış dünyaya o an için tamamen kendini kapatmasıdır. Bağlantının koptuğu noktalarda ya da epilepsi krizi gibi farklı durumların yaşanması halinde müdahale olanağını kısıtlayan bir yöntemdir. Tüm bunların yanında meditatif yöntemler ile zihni theta frekansına ve hatta lambda frekansına getirmek oldukça kolay ve etkilidir. Bu sebeple kendi uyguladığım regresyon tekniğinde hipnoza yer vermemekle birlikte farklı spiritüel teknikler de eklemekteyim.
Spiritüel regresyon uygulaması bugün uygulanan klasik regresyon uygulamasından biraz daha farklı bir uygulama olarak karşımıza çıkar. Bana sorarsanız spiritüel regresyon ruhun kayıp parçasını geri getirme ritüeline daha yakın bir uygulamadır. Çünkü geçmiş yaşam kavramını kabul eder. Buradan kastımız bir ruhun daha önce birden fazla kez yaşam sürdüğü ve bedenlendiğini kabul eden reenkarnasyon düşüncesidir. Klasik regresyonda genellikle bebeğin anne karnına ilk düştüğü andan itibaren olaylar irdelenmeye başlar ve hatta çoğu zaman doğum travmaları gündeme gelir. Elbette spiritüel regresyonda da bu işlenirken aynı zamanda farklı zaman ve hayatlara da yolculuğa çıkılır. Spiritüel regresyon aslında hepimizin bildiği yaşam çiçeği sembolünün halkalarında gezmek gibidir. Bir halka ile diğer halkanın birleşimi olan ‘’vesica piscis’’ denilen noktaya zihnimizi ulaştırmaya çalışırız ve kısa süreliğine iki hayatı aynı anda deneyimleyebiriz. Yani fiziksel olarak bizim zaman örgümüzde kalırken zihnen farklı bir zamana yolculuğa çıkmış oluruz. Bir nevi astral seyahat olarak dahi düşünebilirsiniz. Bu zaman dilimi de her zaman geçmiş olmaz. Kimi zaman da gelecek yaşamlarımıza bir yolculuğa çıkarız çünkü oradan almamız gereken bir bilgi, çözülmesi gereken bir travma vardır ki bu yolculuğa ‘’progresyon’’ adını veriyoruz. Şimdi, gelecek yaşanmadan nasıl bir travma yaratabilir diye soranlarınız olacaktır elbette ancak zaman Albert Einstein’ın da belirttiği gibi düzlemsel değil dairesel işler yani tüm zaman ve boyutlar aynı anda yaşanır, hatta yaşanmıştır da. Bu sebeple aslında geçmişe ya da geleceğe bir yolculuğa çıkmış sayılmayız. İnsan beyni sadece fiziksel dünyanın hologramı içerisinde geçmiş, şimdi ve geleceği kapsayan bir zaman olgusuna sahiptir. Regresyonda kısa süreliğine de olsa zihin bu hologramın dışına çıkar ve çok yönlü hareket eder. Bu hareket bizim algımıza göre geçmişe yönelik de olabilir geleceğe de. İşte burada kontrollü bir gidişten ziyade akışta kalma hali söz konusudur ve zihnimiz otomatik olarak bizi travmatik bulduğu, görmemiz gereken anılara taşır. Seanslarda belirli bir yol katettikten sonra ise artık kendi hayatımızın akışına göre istediğimiz konulara çok daha rahat odaklanabiliriz.
Gelelim bu yöntemin bana sorarsanız en can alıcı sorularından birine, regresyonu kimler uygulayabilir? Bir psikanaliz yöntemi olan regresyonu Dünyada, özellikle Amerika’da psikolog ve psikiyatristlerin uygulamakta olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de ne yazık ki bütüncül tıp yöntemleri bile hala tam anlamı ile oturmadığı için çoğunlukla psikologlardan ziyade benim gibi spiritüel koç arkadaşlarımız bu yöntemi kullanmaktadır. Elbette uygulayan psikologlar da bulunmakla birlikte oldukça sayılıdır. Şunu da unutmamak gerekir tamamen farklı bir yöntem olması ve elbette psikoloji tabanlı bölümlerde de öğretilen bir uygulama olmamasından dolayı uygulayıcının psikolog ya da psikiyatrist olmasından ziyade, bu alandaki eğitimini uzmanlaşmış bir eğitmenden almış olması çok önemlidir. Kendinizi, ruhunuzu, zihninizi tam anlamı ile açacağınız bu uygulayıcıyı seçerken kalbinizin sesini dinlemeniz ve güvendiğiniz bir kişi ile çalışmanız oldukça önemli olacaktır.
Regresyonun temeli her ne kadar 1980’li yıllar gibi bilinse de anlattığım üzere aslında kökeni şamanizm uygulamalarına, yani milattan çok öncesine dayanan bir psikanalitik yöntemdir. Bu durum bizlerin her ne kadar ileriye gittiğimizi ve geliştiğimizi düşünsek de bir çok bilgiye kollektiften, geçmişteki atalarımızdan eriştiğimizin somut bir kanıtıdır. Daha önceki ‘’Saklı Dünya Tarihi Altında Dinlerin Oluşumu ve Kayıp Kıta Mu’’ yazımda da belirttiğim gibi aslında medeniyetler bir çok defa var oldu ve sonlandı. Bu da teknolojiye ve de bilime aslında bir çok defa eriştiğimizi bizlere gösteriyor. Bu konu hakkında yorumu sizlere bırakarak bu yazımızı sonlandırmayı seçiyorum. Her gün daha fazla bilgi edinmek ve kendimizin en yüksek potansiyeline ulaşmamız niyeti ile..